
Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf,
kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir
para ödenmesini isteyebilir.
Besni,
Zeugma, Nemrut

...eski Besni’nin yani aşağı şehirin, o tarihe ne şahitlikler yapmış
kalesi, hanları, hamamları, camileri neden korunmaya alınmadı? Laf
etmeye gelince biz tarihimizle övünürüz derler, ey geçmişteki Besni
halkı, bu muydu sizin tarihle övünmeniz, geçmişinizin kahramanlığı bu
muydu da o güzelim eserlerden taş üstünde taş bırakmadınız... Sizlere
sesleniyorum ey Besni’nin aydın geçinen ağaları, beyleri. Güneydoğu
Anadolu’nun tarih olarak en eski medeniyetinin yaşadığı bu topraklardaki
o mabetlerin yıkılmasına, çalınmasına nasıl göz yumdunuz?...
Bu halk sizi milletvekili yapmış, Ankara’ya göndermiş,
meydanlarda sizi alkışlamış, yememiş, size yedirmiş... Söyleseydiniz ya;
aşağı şehirde evlerden başka hiçbir şeye dokunulması yasaktır, kanunen
suçtur deseydiniz, bu insanların hiç birisi bir çakıl taşına
dokunmazdı...
Ey Besni’nin aydın insanları, yıktınız, yaktınız neyse; yukarı
şehri niye kuruyorsunuz? O hükümet konağını neden oraya koydunuz?
Orasının heyelan bölgesi olduğunu, kaygan zemine sahip olduğunu bilmiyor
muydunuz? Bu insanlara yaptığınız yetmiyormuş gibi, yukarı şehirdeki
arazilerinizin para etmesi için, şehirin kurulacak yerini de siz tesbit
etmediniz mi? Yer kırılmış mıydı da dimdik bir dağın eteğine Besni’yi
koydunuz?
Bu sözler bana değil,
Besni kitabının yazarı Abidin Mutlu'ya ait...Mutlu'nun Besni'deki
tarihin katledilişine ve yeni Besni'nin şehircilik anlayışına
tepkileri... Mutlu'nun kitabından yaptığım şu alıntılar bile Adıyaman'ın
ilçesi Besni'nin bugünkü durumunu özetliyor işte.
M. Ö. 4000 yılına kadar uzanan ama yıkıp, yakılan tarih, heyelan
bölgesine kurulmuş bir yeni şehir, bakımsız sokaklar, çirkin binalar,
altyapı işleri için kazılan toz toprak içindeki caddede ne toza, ne
pisliğe aldırmadan kapıların önünde oturup, sigara tüttürüp, sohbet eden
halk. Tarih gitmiş, şehir çirkinleşmiş kimin umurunda? Ne toz, ne
pislik, ne işsizlik, otururuz biz bir tek çiçek ekmeden, evlerin
duvarına bir fırçalık boya vurmadan, car car konuşuruz yalnızca...
Öğretmen Evi rezaleti
Bir öğretmen evi dikeriz ilçeye, bu bina mutlaka o yörenin en
büyük ve en çirkin yapısı olur, otel gibi kullanıma açarız, ama odalara
havlu koymayız. Havlu talep ettiğinizde ise, isteyen kişiye hayretle ve
gülümseyerek bakarız ve "daha üç ay oldu açılalı" deriz. Üç ayda kimse
burada havlu istemedi mi diye de şaşırmayız. Çünkü biz pek yıkanmayız. O
yüzden kalabalıklar hep kokar... Milli Eğitim Bakanlığı'ndan paraları
alırız, iğrenç bir bina yaparız, yarım kalmış, gardropsuz, çöp kutusuz,
havlusuz, köy evi gibi, lavabonun yanına bir duş takarız, sırılsıklam
yerler çamur olur, kimse de hesap sormaz bu binayı kim yaptı, kaç lira
aldı, kaça mal etti, kim işletiyor diye...
Besni Eğitim Vakfı üç yıldır bu ilçede Eğitim Festivali yapıyor.
Sergiler, söyleşiler, paneller, konserler, tiyatro gösterileri
düzenliyor. Besni'den ayrılmış onlarca Besnili, bu ilçe için birşeyler
yapmaya çalışıyor. Kaymakam ve Belediye Başkanı da belli ki
çırpınıyor... Ama heyelan bölgesine evler yapılıyor, öğretmen evi şaibe
kokuyor. Her yerde olduğu gibi tüm bu rezilliklerin asla sorumlusu
yok...
Okulları, dershaneleri, Meslek Yüksek Okulu ile eğitim seviyesi
yüksek olan bu ilçede, dünya tatlısı kız öğrenciler etrafını alıp,
"okumak istiyorum ama ailem karşı çıkıyor, bu sınıfa kadar zor geldim"
diyebiliyor.
İnsanlar "biz Besnili'yiz" diye övünüyor ama "yahu bu yer neden
bu kadar bakımsız? Neden Nedim'in Yeri'nden (Culfa Parkı) başka gidecek
bir yerimiz yok, neden bu öğretmen evi bu kadar çirkin, neden gençlerin
gidip oturacağı, müzik dinleyeceği bir yer yok, neden tarihimiz
yaşatılmamış diye sormuyor. Soranlar olsa da, yılda bir yapılan
şenliklerle ses pek duyurulamıyor. Abidin Mutlu'nun kitabını ise acaba
kaç kişi okumuş? Bırakın kişileri, o yöreden çıkmış kaç milletvekili
Besni ile ilgili bir kitabı okumak istemiş?
Nedim Amca
Hayatımda hiç kimseye amca, abla, teyze demedim, hiç hoşuma
gitmez yabancıların, samimiyet adına birbirlerini böyle çağırmaları...
Ama Nedim Amca'ya Nedim Amca deyiverdim işte... İçimden geldi, gönlümden
koptu...
80 yıllık Besnili Nedim Güleken'in o çiçekler içindeki, pırıl
pırıl bahçesi de olmasa, Besnili'ler ne yapacakmış bilemiyorum, biz ne
yapacaktık onu da bilemiyorum...
Oğullarıyla aynı yaşta gibi görünen Nedim Amca'ya soruyorum, ne
yapmış, ne etmiş de böyle olmuş... Bu kadar dinç, bu kadar ayakta, bu
kadar sevimli...
Badem içini havanda dövmüş, mumlu bal ile karıştırmış, yemiş...
Sonra, süte bir çorba kaşığı bal katmış, içmiş, her dakika yoğurt
atıştırmış... İşte böylece, bal gibi bakan, dinç mi dinç bir adam
olmuş... Nedim Amca... İyi ki varsın... Besni seninle bir kişilik
kazanmış... Umarım senin kıymetini biliyorlardır...
Çalınan mozaikler
Sabah altı'da kalktık gittik Besni'den Gaziantep'e... Akatlar,
Hititler, Hurriler, Asurlar, Mekadonyalılar, Kommageneler, Romalılar,
Bizanslar dönemini yaşamış Besni'de pek tarihi eser kalmadığından, tarih
görmek için Gaziantep Müzesi'ne gidiyoruz. Tıklım tıklım eser dolu güzel
bir müze ama hiçbir eserin üzerinde açıklama yok. Öyle aval aval
bakıyorsunuz o güzelim tarihe... Müzede altı kişi çalışıyormuş, yani
"adam" yokmuş... O yüzden bu eserlerin üzerine bir açıklama etiketi
konamıyormuş yıllardır!..
Zeugma'dan çıkarılmış gerçekten inanılmaz boyutta ve güzellikte
mozaikler müzede sergilenmeye başlanmış... Kurtulamayanlar, işte şu
suyun altında...
Müze müdürü Zeugma'yı gezdirirken anlatıyor; burası 200 hektar
alanmış... Sasaniler kenti yakmış, yamaç molozlarıyla kaplanan eserler,
şans eseri toprağın altında öylece kalmış o yıllardan beri... Ama
Sasaniler'in yapamadığını, 2000 yılı yöneticileri yapmış... Artık o
mozaikler ve o kent su altında... Toplanıp da götürülemeyenler açılmış
ama hemen toprakla iyice kapatılıp koruma altına alınmış... 100 yıl
sonrası için!... Çıkarılan bir villanın zeminindeki mozaikler ise,
ÇALINMIŞ... Evet çalınmış... O villanın arta kalan kalıntılarına ise
halkımız o anlı şanlı isimlerini yazmış ve çöplerini atmış...
Bir varmış bir yokmuş... O, tarihi eserlerin üzerine adını kazan
halkımızın bağrından kopan politikacılar bu harabelerden habersizmiş...
Ne zamanki Batı ilgilenmiş, Zeugma kıymetli olmuş... Ama iş işten geçmiş
ve burası sular altında kalmış... 100 yıl sonra gelecek olan medeniyet
belki gerçekten medeni olur da bunların değerini anlar diye, itinayla
örtülüp, saklanmış....
Nemrut'un güneşi
"Kötü... Hain... Diktatör... Zalim" bir yönetim biçimi Nemrut...
Yani kendini tanrılarla bir tutan Komagena Kralı'nın bölgesi... Zeus,
Herkules, Apollo gibi tanrıların arasına hem de en heybetlisi olsun
diyerek kendi heykelini de diktiren zalim kral... Onu görmeye çıkıyoruz
gecenin ikisinden sonra dağları, kayaları aşarak Nemrut'a, bir de öyle
bir güneş doğuşu seyredeceğiz ki, başka hiçbir yerde yok... Sabahın
altısından beri yollardayız... Şu anda "öteki sabah"ın altısı. Besni
Gaziantep, Adıyaman, Nemrut, Besni... Bir gün içinde yaptığımız yol 500
kilometreyi geçti... Harabe göremedik, size bir güneş verelim...
Iıh... Şanssısız bu kez... Zeugma'da burnumuzdan ter damlıyordu
şimdi battaniyeler içinde donarak, güneşi bekliyoruz... Romantik
halkımız darbukalarla oyun havaları çalmakta... Yerlerde kavun
kabukları... Halkımızın ruhu da midesi de hep aç... Bu yüzden Nemrut'a
bile darbukası ve yemekleriyle çıkar, çalar, oynar, isimlerini kazar,
yer içer, atar...
Hava iyice aydınlandı, sabah Zeugma'da harabe göremedik, bari
gece yarısı Nemrut'da güneş görelim... Hayır, çıkmadı... Üzgünüz,
yerlerimizden doğruluyoruz, bir o kadar yolu ineceğiz süklüm püklüm...
Uykulu cılız bir ses bağırıyor, "çıktı çıktı..." Dağın üzerinden değil
ama bulutların arasından güneş nazlı nazlı görünüyor... Kızıl bir top
gibi... İşte gördük... Mutluyuz, gururluyuz... Nemrut'daki o değerli
harabeler bakımsızlıktan bitip gitmek üzere ama güneş başka hiçbir yerde
Nemrut'daki gibi doğmuyor....
Yazara E-Posta: dasena@milliyet.com.tr |